Gurbet Türküsü Hangi Film? Felsefi Bir Okuma Bir filozofun gözünden bakıldığında, “Gurbet Türküsü” yalnızca bir ezgi değil, insanın yurdundan kopuşunun ontolojik yankısıdır. “Gurbet” kelimesi, varlığın kendi özüne uzak düşmesinin, insanın kendinden ve ait olduğu bütünlükten kopuşunun sembolüdür. Bu yüzden “Gurbet Türküsü hangi filmde kullanıldı?” sorusu yalnızca sinematik bir merak değil, aynı zamanda varoluşun anlatıldığı bir metafizik sahneye açılan kapıdır. Ontolojik Perspektif: Gurbetin Varlıkla İlişkisi Varlık felsefesi açısından “gurbet”, insanın “olmak”la ilişkisini yeniden kurduğu bir eşiği temsil eder. Martin Heidegger’in “evde olmama” (Unheimlichkeit) kavramını hatırlayalım: İnsan, dünyaya atılmış bir varlık olarak hep biraz yabancıdır; kendi varlığının bile misafiri gibidir. Gurbet Türküsü…
8 YorumLezzetli Sohbet Köşesi Yazılar
Gulyabani’nin Boyu Kaç cm? Ekonomik Güç, Algı ve Görünmeyen Devlerin Hikayesi Ekonomi, sınırlı kaynaklarla sonsuz ihtiyaçları dengeleme sanatıdır. Bir ekonomist için her tercih, bir fırsat maliyeti taşır; her karar, görünmeyen sonuçlar doğurur. İşte bu noktada, mitolojik bir figür olan Gulyabani bile ekonomik bir metafora dönüşebilir. Peki, Gulyabani’nin boyu kaç cm? Bu soruyu sadece fiziksel bir merak olarak değil, ekonomik güç, algı ve piyasa dinamiklerinin sembolik bir çözümlemesi olarak düşünelim. Gulyabani’nin Boyu: Görünmeyen Ekonomik Güçlerin Temsili Gulyabani halk anlatılarında devasa bir varlık olarak betimlenir. Ancak onun gerçek boyu aslında ölçülemez; çünkü o bir algı ekonomisinin ürünüdür. Tıpkı modern finans piyasalarında olduğu…
8 YorumJaponca sağdan sola mı? Yazı yönünün kökeni, bugünü ve yarını “Japonca sağdan sola mı yazılıyor?” sorusu, Japoncayla ilk temas eden herkeste aynı merakı uyandırır. Ben de bu soruyla ilk kez karşılaştığımda, metroda yanımdaki yolcunun gazetesini ters mi tutuyor, yoksa ben mi yanlış bakıyorum diye düşünmüştüm. Gel, birlikte bu merakı giderelim: Sadece teknik bir “yazı yönü” meselesi değil bu; Japon kültürünün ritmi, tarihsel dönüşümleri ve bugünün dijital dünyasıyla kurduğu bağın da hikâyesi. Kısa cevap: Hem evet hem hayır Japonca, hem dikey hem de yatay yazılır. Dikey yazım (tategaki) geleneksel biçimdir: satırlar yukarıdan aşağıya iner ve sağdan sola sütunlar halinde ilerler. Yatay…
Yorum Bırakİnsanın Direniş Dili: “Baş Kaldırmak” Deyim mi, Yoksa Varoluşun İfadesi mi? Bir filozofun gözünden bakarsak, dil yalnızca iletişim aracı değildir; aynı zamanda varoluşun kendisidir. İnsan, düşüncesini kelimelere dökerek dünyada bir yer edinir. “Baş kaldırmak” ifadesi de tam olarak bu varoluşsal konumlanışın, itaat ile özgürlük arasındaki kadim gerilimin dildeki karşılığıdır. Ama önce sormalıyız: “Baş kaldırmak” gerçekten sadece bir deyim midir, yoksa insanın kendini yeniden tanımlama çabası mı? Dilbilimsel Düzlem: “Baş Kaldırmak” Bir Deyim midir? Geleneksel anlamda evet, “baş kaldırmak” Türkçede bir deyim olarak kabul edilir. “Birine karşı gelmek, isyan etmek, otoriteyi reddetmek” anlamlarına gelir. Ancak bu tanım, ifadenin sadece yüzeydeki işlevini…
Yorum BırakBacak ve Kollarda Güçsüzlük Neden Olur? Bedenin Toplumsal Hafızasına Dair Sosyolojik Bir Okuma Bir araştırmacı olarak yıllardır toplumların insan bedenine yüklediği anlamları inceliyorum. Beden, yalnızca kaslardan, kemiklerden ya da sinirlerden oluşmaz; o aynı zamanda toplumsal bir metindir. Bacaklarımızla yürürken, kollarımızla çalışırken ya da sarılırken, farkında olmadan kültürel normların, cinsiyet rollerinin ve tarihsel deneyimlerin izlerini taşırız. Bu nedenle “Bacak ve kollarda güçsüzlük neden olur?” sorusu sadece biyolojik bir açıklamayla geçiştirilemez; aynı zamanda sosyolojik bir sorgulamayı da gerektirir. Toplumun Bedene Yüklediği Roller Her toplum, bedeni belli kalıplar içinde biçimlendirir. Kadın bedeni zarafetle, erkek bedeni ise kuvvetle özdeşleştirilir. Bu toplumsal ayrım, yalnızca kültürel…
6 YorumAğaçlara Hangi Gübre İyi Gelir? Kültürlerin Köklerinde Yeşeren Bir Antropolojik Bakış Bir antropolog için her kültür, toprağa düşmüş bir tohum gibidir. Her biri kendi ikliminde, kendi ritüelleriyle, kendi sembolik gübreleriyle büyür. İnsanlık tarihine baktığımızda, ağaç sadece bir bitki değil; yaşamın, bereketin, bilginin ve sürekliliğin sembolüdür. Bu nedenle “Ağaçlara hangi gübre iyi gelir?” sorusu, yalnızca biyolojik bir sorudan ibaret değildir — aynı zamanda kültürel bir çağrıdır. Çünkü bir toplumun doğayla kurduğu ilişki, onun kimliğini, değerlerini ve inançlarını da biçimlendirir. Toprak, Kültür ve Yaşam Döngüsü Antropolojik açıdan bakıldığında, toprak bir kültür metaforudur. Toprak, hem fiziksel hem de simgesel anlamda doğurganlığın, sürekliliğin ve…
Yorum BırakKadına Zilli Ne Demek? Tarihsel Bir Bakış ve Toplumsal Dönüşümler Geçmişi anlamadan bugünle bağ kurmak mümkün mü? Tarihçi olarak her zaman şunu düşünmüşümdür: Geçmiş, yalnızca eski zamanların bir anlatısı değil; bugünümüzün de şekillenmesinde etkili olan bir rehberdir. Geçmişin kökenlerine doğru bir yolculuğa çıktığımızda, toplumsal normlar ve tabuların nasıl evrildiğini, kültürlerin nasıl şekillendiğini görmek oldukça öğreticidir. Kadına yönelik toplumsal algılar da, tarih boyunca pek çok evrim geçirmiş ve bir zamanlar sıradan görülen birçok şey, bugün farklı biçimlerde karşımıza çıkabilmiştir. “Zilli” kelimesi de, tarihsel bir bağlamda kadına yönelik olumsuz bir algıyı temsil eden bir terimdir. Ancak, bu kelimenin arkasında yatan anlamları daha…
Yorum BırakKaynakların Sınırlılığı, Seçimlerin Bedeli ve “Gölet”in Ekonomik Anlamı Bir ekonomist için her doğal veya yapay unsur, aslında kaynak yönetiminin bir yansımasıdır. Dünya üzerindeki her su damlası, her toprak parçası, her enerji kaynağı; sınırlı bir sistemin içinde, sonsuz talebin hedefi haline gelir. Bu nedenle, her kaynak bir tercihi, her tercih ise bir maliyeti temsil eder. “Gölet yapay unsur mu?” sorusu da, yüzeyde bir coğrafya sorusu gibi görünse de, derinlerde insanın doğayla ve ekonominin kaynak yönetimiyle kurduğu ilişkiye dair büyük bir hikâye anlatır. Gölet Nedir? Doğal mı, Yapay mı? Tanım ve Temel Özellikler Türk Dil Kurumu’na göre “gölet”, su biriktirmek amacıyla yapılan…
Yorum BırakMerhaba sevgili okur, Bazı kelimeler vardır ki sadece bir ses veya hece olmaktan çıkar, derin anlam katmanlarıyla zihinleri meşgul eder. “Ya Halık mı, Ya Halık mi?” sorusu da bunlardan biri. İlahî isimlerden “el-Hâlık”, yani yaratıcı olan Allah’ın ismi, telaffuzu ve vurgusuyla hem dilbilimsel hem de manevî açıdan tartışma konusu oluyor. Ben de bu yazıda meseleye bilimsel bir merakla yaklaşmak, araştırmalar ve dilbilimsel verilerle birlikte sade bir açıklama yapmak istiyorum. “El-Hâlık” Ne Anlama Geliyor? Arapça kökenli “el-Hâlık” ismi, “yaratan, varlıkları yoktan var eden” anlamını taşıyor. Kur’an-ı Kerim’de farklı ayetlerde geçen bu isim, İslam kültüründe zikir ve dua dilinde önemli bir yere…
Yorum BırakGide Dur Nasıl Yazılır? TDK ve Toplumsal Cinsiyet Üzerine Bir Sosyolojik İnceleme Toplumsal yapılar, bireylerin kimliklerini, ilişkilerini ve davranışlarını şekillendirirken, dil de bu yapıların bir yansıması olarak toplumsal normları ve cinsiyet rollerini derinlemesine etkiler. Birçok kelime, deyim ya da kullanım şekli, toplumun zamanla kabul ettiği değerleri ve normları yansıtır. Bugün, Türk Dil Kurumu’nun (TDK) “Gide Dur” ifadesinin nasıl yazıldığına dair tartışmanın ötesine geçip, dilin nasıl toplumsal yapılarla etkileşimde olduğunu inceleyeceğiz. Sosyolojik açıdan, dildeki küçük ayrıntılar bile toplumsal normlar, cinsiyet rolleri ve kültürel pratikler hakkında derinlemesine bilgi sunar. Toplumsal Yapı ve Dil: Birbirini Nasıl Şekillendirir? Dil, toplumsal yapının bir yansımasıdır; çünkü…
Yorum Bırak